top of page

 

Karantinanın Belleği

Mayıs 2020

​

Bir ÅŸeyin gerçek anlamıyla beklenmedik olabilmesi için birdenbire ve ansızın olmasının ötesinde bulgularına daha önce sahip olunmayan, onu iÅŸaret edecek herhangi bir durumun oluÅŸmadığı, tamamıyla sürpriz ve öngörülemeyen bir ÅŸeyden bahsetmemiz gerekir. Hâlbuki öyle olmadığını görüyoruz. Koronavirüsün (Covid-19) yakın geçmiÅŸteki domuz gribi gibi diÄŸer pandemiler, SARS, MERS ve Ebola gibi virüslerin gerçekleÅŸme koÅŸullarıyla benzerlikleri vardır. Ortaya çıktıkları yerler, yayılma koÅŸulları ve yayılma hızları gibi, çok sayıda ders çıkarılacak kesiÅŸmenin olduÄŸu söylenebilir. Ulusal ve uluslararası düzeyde toplum saÄŸlığı adına karar vericilerin, pandemik hastalık deneyimleriyle kendi gerçekliÄŸi içinde yüzleÅŸmek yerine, acil durum ortadan kalktığında rehavete kapılmaları, toplumsal bedelleri ağır ve telafi edilemez etkilere sebebiyet veriyor. 

​

GeçmiÅŸle yüzleÅŸme süreçlerinde olduÄŸu gibi karar aktörleri tarafından salgının yeterince ciddiye alınmaması konusunda toplumdan af dilenerek, “bir daha asla” mesajının topluma ulaÅŸtırılacağı bir süreç yaÅŸanmayacak. Bunun nedeni salgın tehdidini sürekli olarak farklı dozajlarda yaÅŸamaya devam edecek olmamız. Öte yandan politikacıların adaletli ve eÅŸitlikçi anlamlarıyla gerçekçi politikalar üretmeleri ancak mevcut sistemin çökertilmesi ya da kökten dönüÅŸümü ile mümkün olabilir. Artık salgınlarla mücadelede sınıfsal eÅŸitsizliklerin ayan beyan su yüzüne çıkması ve baskı oluÅŸturması, sosyo-politik süreçler içinde aktörlerin hazırlıklı olmalarını ve topluma güven saÄŸlayacak roller üstlenmelerini gerektiriyor. Dolayısıyla kaçınılmaz olanın beklenmedik bir ÅŸey gibi görülmesi ya da gösterilmesi ancak bir zaman kazanma stratejisi olabilir.  

​

Kaçınılmaz ÅŸekilde rastlaÅŸtığımız salgın, gündelik hayat içinde gidip geldiÄŸimiz çalışma, ev ve sosyal hayat üçgeninin tam orta yerinde adeta bir bomba gibi patladı. Hayatımızı salgından önce ve sonra olarak doÄŸrudan virüsün açtığı bir yarıkla birbirinden ayırabiliyoruz. Bundan sonrasında bireysel olarak yapacağımız tercihler, alacağımız kararlar ve mecburiyetler tüm toplumu etkileyecek.

 

Bu anlamıyla yakın geçmiÅŸte bu durumla eÅŸleÅŸtirebilecek yegâne dönüm noktası Gezi direniÅŸidir.1 Gezi’de, iktidarın kendini desteklemeyen halkın yarısını hatta ona göre yarı-halkı görmezden gelmesiyle fitil ateÅŸlenmiÅŸti. Gezi, benin bize dönüÅŸtüÄŸü, alınan kararların herkesi etkileyeceÄŸi kavrayışıyla sokaklarda, kamusal alanda, bedenin ve söylemin performatifliÄŸiyle herkesin birbirini tehlikeden sakındığı, birbirini beslediÄŸi bir süreçti. YaÅŸam hakkını hedef alan, biyolojik bir tehdit oluÅŸturan virüsün, ulusal ölçekte bir alarm durumu olarak algılanmasıyla beraber bizler, bu kez sokaÄŸa çıkarak deÄŸil evde kalarak, eylem yaparak deÄŸil sosyal medyada toplumsal muhalefeti güçlendirerek rol aldık. Bilimsel söylemler ile yaygara arasında gidip gelmesi ve komplo teorilerinin eksik olmamasına raÄŸmen sosyal medyanın yaÅŸam alanı haline geldiÄŸi bir zamandayız. Burası aynı zamanda eylemsizliÄŸin eyleme dönüÅŸtüÄŸü bir durak…

GEZI DIRENISI ISTIKLAL CADDESI SENER YIL

Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan

​

Bedensel performatifliÄŸin ise saÄŸlık çalışanlarına ve mavi yakalı, serbest çalışan ve temel ihtiyaç odaklı esnafa ve temelde güvencesiz emekçilere kaldığını gözlemliyoruz. Bunun yanında masa başı mesaisi artmış olan bir kesim var. Esnek çalışma düzenine geçiÅŸ yapan, ekran karşısında mesai yapan beyaz yakalılar için sömürü katsayısı yüksek ve daha sınırsızca sömürülen bir zaman mefhumu iÅŸliyor. Onların salgın gündeminden psikolojik olarak etkilenmeye de hakları yok sayılabiliyor.

SENER YILMAZ II.jpg

Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan

Gezi’yle beraber otorite yanlısı ve muhalif olan kesim arasında keskinleÅŸen kutuplaÅŸma, bu sefer geçinme derdiyle sokaÄŸa çıkmak mecburiyetinde olan ve evde kalabilen arasındaki ayrım üzerinden görünür olabiliyor. Daha derinde olan ise her zamanki gibi güçsüzün, sesi duyulmayanın, çocuk iÅŸçinin, çekik gözlünün, göçmen olanın, trans olanın, yaÅŸlı ve hasta olanın deÄŸersiz sayıldığı ve hor görüldüÄŸü bir tabloda ortaya çıktı.

​

Bu olaÄŸanüstü hal, salgının istatistiki deÄŸerlerinin yükseliÅŸe geçmesiyle beraber en güvencesiz kesim olan ucuz iÅŸgücünün sistemi zorlayıp, devleti çözüme zorlayacağı yönünde neoliberalizmin sürdürülemezliÄŸini kanıtlayan bir itkiyi ortaya çıkarabilir.

​

Çünkü sistem, çoÄŸunluk için “öldürmeyip süründüren” bir vizyon üzerine inÅŸa edilmiÅŸken, bu gerçekleÅŸtirilemez hale geldiÄŸinde sosyal bir patlamanın ayak sesleri duyulabilir, kaybedecek hiçbir ÅŸeyi kalmamış bir çoÄŸunluÄŸun gazabıyla baÅŸ baÅŸa kalınabilir. Dolayısıyla Gezi direniÅŸi ve virüs arasında bireysellik ve kolektiflik arasındaki iliÅŸki, iktidar ile toplumsal muhalefet arasında gerçekleÅŸen mücadele, yerel olanla küresel olan arasındaki ortak “kader” birliÄŸi duygusu gibi tartışmanın iki kutbunu oluÅŸturacak baÅŸlıklar kullanışlı olacaktır.

​

Gezi direniÅŸi, kamusal alanda birlikte olmanın gücüyle mücadele dinamiklerini kuran, kent hakkı, bellek hakkı, yaÅŸam hakkı savunusunu taşıyan bir toplumsal karşı çıkış, otoriteye ve totaliter devlete karşı gerçekleÅŸen bir direniÅŸti. Salgın ise biyolojik olarak, bedeni eve kapanmaya iten, yalnız ama birlikte, fiziksel olarak yalnızlaÅŸmış ama toplumsal olarak ortak karar alma ve dayanışma mekanizmalarını pekiÅŸtiren bir yapıya sahiptir. Dayanışmanın güçlendirilmesine muhtaç, toplum saÄŸlığı açısından “iyi hali” korumayı hedefleyen bir eÄŸilimi vardır. DiÄŸer yandan kırılgan olanın daha da kırılgan hale geldiÄŸi, güç odaklarının ise kırılganlara karşı sessizliklerini ya da gizil tepkilerini beraber örgütledikleri söylenebilir.

 

Henüz bu günlerde, ÅŸimdiye tanık olduÄŸumuz ve tazeliÄŸiyle üzerine düÅŸünmek için yeterince zamana sahip olmadığımızı düÅŸünürsek belki güçlü ve emin çıkarımlarda bulunmak için erken; fakat vurgulanması gereken bir konu var. Bütün bu süreçler yaÅŸanırken hak temelli mücadeleyi, kırılganı sahiplenmeyi, yaÅŸlı olanı savunmayı, evde kalamayanı desteklemenin yöntemlerini öÄŸrenirken diÄŸer yandan toplumsal belleÄŸi nasıl örgütleyeceÄŸimize dair de düÅŸünsel pratik yapmaya mecburuz.

 

Toplumsal bellek perspektifini daha iyi kavrayabilmek için ÅŸimdinin tarihi kavramına deÄŸinmek iyi olabilir. Gezi gerçekleÅŸtikten sonra Toplumsal Tarih dergisi dosya konusu kapsamında “Åžimdiki Zamanın Tarihini Kim Yazar?” sorusunu tartışmaya açmıştı. Bu sayıda, belleÄŸin tarihten kaçarak geçmiÅŸten ÅŸimdiye taşınması ve yöntem, malzeme bakımından aktarımın kavramsal tartışması yer almıştı. Türkçe literatürde baÅŸka yerlerde tek tük bahsedilmesinin dışında “ÅŸimdinin tarihi” maalesef iÅŸlenen bir konu olmadı.

 

Ä°çinde bulunduÄŸumuz koÅŸullar ile eÅŸleÅŸen, geçmiÅŸte ona tekabül edecek bir örnek ya da doÄŸrudan yaÅŸanan bir deneyim olmadığında, alışılmışın ya da normal olarak içselleÅŸtirilenlerin hızlıca dönüÅŸüme uÄŸradığına tanık olduÄŸumuzda, bellek daha hayati bir anlama bürünür. Örnek olarak farklı baÄŸlamlarda neoliberalizm, toplumsal politika ya da gündelik hayat tartışmasını çağırması bakımından Gezi DireniÅŸi ya da karantina gölgesinde koronavirüs salgını, toplumsal hijyen ve biyolojik tedbirler bakımından kolera salgını gibi örnekler akla gelebilir.

​

Ali Artun’un “Ütopya’nın Sonu mu?” sorusuna verdiÄŸi yanıtı bunu akla getiriyor:

KüreselleÅŸme ve neoliberalizmin kültürel politikası olan postmodernizm, tarihin sonunu ilan etti. Zaman kavrayışının “ÅŸimdi”ye hapsedilmesi sonucunda, gelecek umutları anlamsızlaÅŸtı. Ortalığı bir “distopya” edebiyatı sardı. Bu edebiyata göre, ÅŸimdiki zamanda yaÅŸadığımız mahÅŸer mutlaktı; hiçbir zaman deÄŸiÅŸmeyecekti. Ama bu distopya hikâyesi tutmadı. KüreselleÅŸmenin yaÅŸadığı krizlerle birlikte, insanlar gene ütopyalarının peÅŸine düÅŸtü. Gezi Parkı’ndakiler, hemen orada bir ütopya yaratmadılar mı? (Artun, 2017).

​

Åžimdiki zamanda gerçekleÅŸeni, tarihsel, ekonomik ve politik baÄŸlamından muaf saymadan makro ve mikro ölçeÄŸiyle birlikte düÅŸünebilmek, geçmiÅŸi, bugünü ve yarını aynı kadrajın içerisinde tartışabilmek gerekiyor. Aksi halde tuzaÄŸa düÅŸebiliriz. Burada kapanın nasıl kurulduÄŸu ÅŸöyle tarif edilebilir: Gezi direniÅŸi ve salgının ortaklaÅŸtığı merkezî nokta öznesizlik zeminidir. Gezi’de lider özne, proletaryanın öznesi ya da devrimin öznesi olmadığı gibi salgında da tarihin ya da siyasetin öznesinden bahsetmek mümkün deÄŸildir. Öznesiz özneler Gezi’de meydanları doldururken, salgında sadece meydanları deÄŸil tüm kamusal alanları ve sokakları birlikte boÅŸalttılar. Meydanlar kimin? Meydanları doldururken kazandık, boÅŸaltırken kayıp mı ettik? Hayır. Meydanlar, sadece iktidarın bedenler üzerinde hak iddiasına karşı mücadele edilen yer miydi? Hayır. YaÅŸamsal bir tehdide raÄŸmen sokaÄŸa çıkmaya mecbur olan “diÄŸerlerini” ayırıyoruz. Åžimdi kimileri için yuva kimileri için hapishane olan evler, öznelerin öznelliklerini yeniden keÅŸfettiÄŸi bir yer deÄŸil mi?

​

Neoliberal hegemonyanın saldırısı altında, paranın içinde özgürce dolaÅŸtığı piyasa ekonomisi koÅŸulları “viral” olanla oldukça benzeÅŸir. ÖrneÄŸin kredi kartları gibi tüketim odaklı uygulamalar, kimlik tanımlama iÅŸlevine sahip güvenlik teknolojileri, medya ve iletiÅŸim teknikleri gibi araçlar devletlerin virüsle mücadelesi için kullanışlı hale geliyor (BBC, 2020).

​

Salgını kontrol altına alma yöntemi, halkın hareketliliÄŸinin adım adım takip edilmesinin bireysel özgürlükleri ve veri gizliliÄŸini doÄŸrudan ihlal edileceÄŸine dair tartışmalar yaratıyor. Çin’de kullanılan bu yöntem, cep telefonlarına indirilen uygulamayla, bireylerin saÄŸlık durumlarını takibe alıyor. Bilgiler merkezî bir veri tabanına aktarılarak kaydediliyor. YeÅŸil, sarı ve kırmızı kodlarla bireysel davranış komutlarına uyulup uyulmadığı denetleniyor. Ä°nsanların hastalık kapmamak için ya da hastalıkla mücadele için kendilerini, her türlü özgürlüklerinin elinden alınması ve bu verilerin baÅŸka amaçlarla kullanılması riskine raÄŸmen devletlere emanet etmeleri üzerine düÅŸünmeye deÄŸer. KulaÄŸa oldukça distopik gelen takibin yanında ilginç tartışmalardan bir diÄŸeri halkın insansız hava araçlarıyla (drone) uyarılması (D’Amore, 2020). “Uçan polisler” “maskesiz yürümeyin, eve dönseniz iyi olur, ellerinizi yıkamayı unutmayın” uyarılarını vatandaÅŸlara havadan dağıtıyor. Gezi’yi çaÄŸrıştıran bir baÅŸka tersinden ortaklık ortaya çıkıyor. Bir drone polis saldırısını kaydediyor ve sonunda polis tarafından hedef alınarak düÅŸürülüyor (K., 2013). Bugün ise BBC tarafında Drone ile Ä°stanbul’u gezebiliyor, meydanlardaki boÅŸluÄŸun kasvetine ekran başında dalıp gidiyorsunuz (Drone Ä°stanbul, 2020).

​

BaÅŸka bir çaÄŸrışımla devam edelim. Göz önünde birbirini çaÄŸrıştıran farklı ÅŸekillerde fotoÄŸraflanan, Taksim’den iki sahne var. Biri Ä°stiklal Caddesi’nde atılan biber gazından etkilenmemek için takılan maskelerin göründüÄŸü bir çatışma fotoÄŸrafı diÄŸeri ise Taksim Meydanı’nda salgın günlerinde sokaÄŸa çıkmak zorunda kalanların virüsten korunmak için ve özellikle taşıyıcı olma riski varsa virüsü yaymamak için maske taktığı fotoÄŸraf.

​

Toplumsal muhalefet, Gezi’de özgürlükleri savunmasına karşılık, salgında karantina önlemlerinin alınmasında yaÅŸanan gecikme ve çeÅŸitli konularda tartışma açtı. Gerçekçi olmaktan uzak ekonomik önerilere karşı bir kamyon ÅŸoföründen #evdekal çaÄŸrısına tepki olarak gelen “sistem eleÅŸtirisi” içerikli video yanıt, gözaltıyla noktalandı. Vaka ve ölüm sayılarının salgının ilk günlerinde il bazında açıklanmaması ya da kendi tanıklığını paylaÅŸan doktorlara çalıştıkları kurumlardan gelen baskıyla iktidardan ve halktan özür dilettirilmesi gibi baskılar, ÅŸeffaflık ilkesine aykırı davranışlar karşısında tavır alınarak güç gösterildi. Salgın sürecinde öznesi olmayan muhalefet, halka karşı egemenin dilinin hakikatini sorgulayarak ÅŸüpheciliÄŸini korudu.

​

Toplumsal muhalefetin güçlenmesinin tek koÅŸulu, kamusal alanları doldurmak ve “omuz omuza” birlik olmanın coÅŸkusuyla hareket etmek olmayabilir. Fiziksel olarak bir arada olmayı engelleyen olaÄŸanüstü koÅŸullar oluÅŸtu. ÇoÄŸunlukla eleÅŸtirel ve olumsuz anlamıyla kullanılan “klavyeÅŸörlük”, twitter gözaltıları/tutuklamaları düÅŸünülürse, sosyal medyanın muhalefetin politik söyleminin kamusal alanlarından biri olduÄŸunu hatta bir yaÅŸam alanı haline geldiÄŸini kanıtlıyor.  

 

Nitekim içeriklerini hem üretici hem de tüketen olarak kullanıcılarının oluÅŸturduÄŸu, bilgi ve deneyimin paylaşıldığı, aktarıldığı, müzakere edildiÄŸi ve saklandığı web 2.0 uygulamalarına dayanan (Wikipedia, Facebook, Twitter, Instagram, EkÅŸisözlük vb. gibi) web ortamlarının kolektif belleÄŸin oluÅŸtuÄŸu yeni bir topos olarak yeni küresel bellek mekânlarına dönüÅŸtüÄŸü ileri sürülmektedir (Pentzold, 2009, s. 263).

 

Toplumsal politika ve kamusallık tek başına mekân kavramıyla açıklanamaz. Zaman kavramı, toplumsal mekân ile birlikte çalışır. Bu dönemde geliÅŸtirilecek dayanışma mekanizmaları aracılığıyla ÅŸimdiye kadar belki de anlamı tam olarak kavranamayan “küresel olanın” çatısı altında toplumsal hakikat düzleminde bir yaÅŸama rejimini gerçek kılacak koÅŸulları konuÅŸmaya baÅŸlamak hedeflenebilir. Koronavirüs salgını tartışmasını gündemimize taşıyan, olası yaÅŸam süresini erken sonlandırması ise bunun doÄŸrudan zaman kavramıyla bağını kurabiliriz. Toplumsal olarak yaÅŸamak için öngörülen zamanın makbul görüleni kadar, ölümün arkasındaki deÄŸerlendirme, feda edilebilirlik kriteri de deÄŸiÅŸkenlik gösterir. Aynı zamanda virüsün hareket hızını takip ederek her akÅŸam ölüm sayılarıyla nabız ölçtüÄŸümüz bir toplumsal zamandan bahsedebiliriz.

​

YaÅŸamsal ihtiyaçları karşılama odaklı evde kalma faaliyetine eÅŸlik eden en büyük faaliyet olarak salgın gündemli toplumsal muhalefetin dilini takip etmek, fikir üretmek, bunu dile getirmek, ortak ve farklılaÅŸan gündemleri tartışmak, zaman kavramının gündelik hayat rutinleri içerisinde nasıl dönüÅŸtüÄŸünü gözlemlemek ilginç bir deneyimdir.

​

Toplumsal bellek zaman ve mekân mefhumlarının içine yerleÅŸen, onlarla doÄŸrudan ilintili bir kavramdır. Gezi direniÅŸi yeni baÅŸladığında pek çok kiÅŸi nezdinde toplumsal bakımdan yaÅŸananların tarihte baÅŸka bir olayla kıyaslanamaz nitelikte olduÄŸu, bireysel anlamda ise bedenin duygulanım kapasitesini hissettiren bir nitelik taşıdığı yönünde bir kanaat mevcuttu. EÄŸer Gezi olmasaydı hayat ÅŸu an nasıl olurdu ya da biz nasıl olurduk sorusunun yanıtının asla verilemeyeceÄŸi ÅŸekilde bir deÄŸiÅŸimin yaÅŸandığından bahsedildi. Bunun yanında birçok kalıplaÅŸmış, “ötekini” dışlayan ya da nefret söylemini üreten dillerin dönüÅŸtüÄŸü, bir hesaplaÅŸma ve “ayılma” süreci olduÄŸu gözlemlendi. Bu dönüÅŸümün toplumsal belleÄŸe iÅŸlenmesi için bireysel olarak özneler, sürecin kaydedilmesi yönünde tarihe isimlerini nakÅŸetmek uÄŸruna çaba sarf ettiler. Çünkü o an, o ÅŸey, o insanlar bir daha olmayacaktı. OlaÄŸanüstü zamanların ya da felaketlerin insanların rutinlerini dağıttığı, yok ettiÄŸi ya da yeniden biçimlendirdiÄŸi durumlarda, toplumsal bellek her zamankinden çok daha deÄŸerli bir anlam kazanır.

​

Toplumsal belleÄŸi kurumlar aracılığıyla deÄŸil gayri resmi kanallarla biriktirebilmek için dijital teknolojiyle beraber türlü yollar icat edildi. Araçların çeÅŸitliliÄŸi gün geçtikçe arttı. OlaÄŸanüstü zamanların gündelik yaÅŸamın kendisine dönüÅŸmesiyle kaydetme halinin sıradanlaÅŸması, öznelleÅŸmesi, çoÄŸalması elbette daha “normal” bir hayata geçiÅŸ gerçekleÅŸtiÄŸinde yüzleÅŸmek ve yaÅŸananları deÄŸerlendirip anlamlandırabilmek adına önem taşıdı. Özellikle ÅŸimdi, virüsün herkesi sığınaklarına tıkıştırdığı ve engellerle kuÅŸattığı bu zamanlarda hislerin arÅŸivlenmesi anlamlıdır. Anksiyeteyle baÅŸ edilemeyen zamanlarda “kendine ait olanın” bulunması ve gerçekleÅŸtirilmesi, saÄŸaltıcı bir araca dönüÅŸmesi mümkündür.

 

Gezi’de akıllı telefonlar aracılığıyla kendi “tarihini” yazanlar, fotoÄŸraf-video arÅŸivlerini tutanlar, biriktirdikleri görsel-iÅŸitsel malzemeyi anonim mecralarda depolayıp paylaÅŸanlar oldu. DoÄŸru zaman geldiÄŸinde yüzleÅŸmek üzere bekletilen kiÅŸisel arÅŸivler olduÄŸu biliniyor.

​

Åžu anda salgının belleÄŸini tutanlar tarafından da kiÅŸisel korona günlükleri üretilerek karantina odaklı yazışmalar ve notlar arÅŸivleniyor, sosyal medya ve video kayıtları biriktiriliyor. Çocuklar tarafından virüse adadıkları #evdekal sloganıyla gökkuÅŸağı resimleri evlerin camlarına yapıştırılarak sokaklara bakan küçük sergiler açılıyor. Dayanışma ve üretim temelli kurulan Whatsapp grupları aracılığıyla kültür sanat alanına sızacak zihinsel üretim faaliyetlerinde ortaklıklar kurularak, yaÅŸanan süreçler belgeleniyor. Bu birikimin hareket sahası açıldığı anda görünür ve duyumsanabilir bir mecraya taşınacağı ÅŸüphesiz. Kamusal alandaki üretimlerin çoÄŸunlukla fiziksel olarak sekteye uÄŸramış olması, özneleri bireysel dünyalarında biriktirmeye sevk ediyor. Son olarak olası filmler, gönderilmiÅŸ ya da gönderilememiÅŸ mektuplar vb. üretimler bir süre sonra ortaya çıkacaÄŸa benziyor.

​

Åžimdilik biz, toplumsal bellek çatısı altında gündelik hayatı ya da sıradan olanı kendi ölçeÄŸinde ve sosyal çevre içinde paylaÅŸma stratejilerini üretirken dünyada salgının belleÄŸi kimler tarafından, kimler için ve hangi tartışmalarla tutuluyor, birkaç örnekle açıklayayım.

​

Viyana Müzesi, kentin tarihi üzerine bir koleksiyon projesi olarak korona döneminde günlük yaÅŸamdan nesneler aramaya baÅŸladı. Gelecek nesillere, yaÅŸamı derinden deÄŸiÅŸtiren korona krizinin Viyana için ne anlama geldiÄŸini anlatmak istediler. Viyanalılardan gündelik hayata eÅŸlik eden ÅŸeylerin bir kısmının hikâyeleriyle beraber fotoÄŸraflarının Viyana ÅŸehir koleksiyonuna dahil edileceÄŸini duyurdular. ÇaÄŸrıdaki en önemli vurgu, Viyana’nın tarihinin hemen bugünden biriktirilmesiydi. Åžehrin en önemli nesne ve bilgi deposu olarak görülen Müze, koleksiyonunu tüm dillerde zenginleÅŸtiriyor. GiriÅŸ katındaki komÅŸular için destek notu, internetten satın alınan yüz maskesi, iptal edilen konser afiÅŸleri, korona günlükleri gibi, gündelik yaÅŸamın parçası haline gelen ve deÄŸiÅŸen rutinleri anlatan örnekler proje kapsamında toplanıyor. (“Viyana Müzesi”, 2020).

VITANA.jpg
VIYAN.jpg

Viyana Müzesi-Christine Pichlh Afer

Viyana Müzesi-Birgit ve Peter Kainz

BaÅŸka bir örnek: Finlandiya Ulusal Müzesi “History is here!” (Tarih burada) sloganıyla her gün kültür yarattığımızı, öÄŸrendiklerimiz, miras aldıklarımız ve gözlemlerimizle seçimler yaptığımızı, tarihi içimizde yaÅŸatıp gelecekle birleÅŸtirdiÄŸimizi vurguluyor ve müzenin varlığının zamana, hayata ve insanlığa ilham verdiÄŸini belirtiyor. Ä°lgili haberde Finlandiya Ulusal Müzesi çalışanlarının, koronavirüs salgını nedeniyle tarihî anları gerçek zamanlı olarak yakalamaya çalıştıklarından, saklı anlamların nasıl ve ne zaman kullanılacağını bilmeseler de gelecek nesil ziyaretçilerin bu bilgiyi isteyeceklerinden emin olduklarından bahsediliyor (Abend, 2020).

VIYANAVIYAN.jpg

Viyana Müzesi-Maya McKhechneay

​

Türkiye’de ise gündelik hayatın belgelenmesine dair gelecek vizyonu taşıyan bir adımın atılmadığı söylenebilir. Müzelerin, sergilerini dijital ortamlarda ve çevrimiçi gezilere dönüÅŸtürmenin dışında koleksiyon biriktirme giriÅŸimleri ya da kriz günlerinde katılımcı ziyaretçi modeli geliÅŸtirdikleri henüz görülmedi. Türkiye’nin en büyük metropolü olan Ä°stanbul’da, hâlâ bir kent müzesinin olmaması bu beklentiyi daha gerçek dışı bir noktaya taşıyor da olabilir.

Gündelik hayatınızı belgelediÄŸinizde, malzemeyi emanet edeceÄŸiniz güvenilir kurumlar yoksa bunu kendi ellerinizle yapmanız, kiÅŸisel arÅŸivlerinizde korunaklı bir ÅŸekilde saklanmanız ve kendi sosyal habitatınız içinde paylaÅŸmanız dışında bir seçenek kalmıyor. Resmî tarihin taşıyıcıları olarak devlet kurumlarının sansürüne uÄŸrama ihtimaliniz de olabilir. Gezi direniÅŸi sırasında ortaya çıkan ve birkaç gün iÅŸleyen “Devrim Müzesi” gündelik hayatın politik olduÄŸuna ve resmî tarihin dışında “alternatif” bir gündelik hayat tarihinin örgütlenebileceÄŸine dair iyi bir örnektir. KendiliÄŸinden ortaya çıkan ve aniden dönüÅŸerek kaybolan olay, fotoÄŸraflar aracılığıyla zihnimizde imgesini taşıdığımız reaktif bir arÅŸivleme ve kendi tarihini kolektif biçimde oluÅŸturma giriÅŸimiydi. Neyin unutulmak, neyin hatırlanmak istenileceÄŸine dair inisiyatifi ele alan, nokta atışı bir müdahaleydi.

DEVRIM 6 SENER YILMAZ ARSLAN.jpg
DEVRIM DEVRIM.jpg

Devrim Müzesi-Taksim Gezi Parkı / FotoÄŸraflar: Åžener Yılmaz Aslan

Ulusların resmî tarihi, devletler eliyle kurulur, belirledikleri ideolojik ve politik gerekliliklere göre de yeniden ve yeniden düzenlenir. Günümüzde Avrupa’nın farklı kentlerinde veba salgınına dair devasa anıtları görebilirsiniz. Anıtsallık ve bellek iliÅŸkisi baÅŸka bir yazının konusu olabilir ama iktidarların coÄŸrafyalarını etkileyen salgınları temsil etme biçimleri üzerine koronavirüs sonrasında yeni ve ilginç tartışmalara rastlayabiliriz. Henüz salgının ilk günlerinde Valencia’da salgın yüzünden gerçekleÅŸtirilemeyen bir festivaldeki devasa heykele vinçler yardımıyla iÅŸçiler maske giydirdi. (Chappell, 2020)

veba orhan cem.jpg
VEBA CEMM.jpg

Linz Veba Anıtı / FotoÄŸraflar: Orhan Cem Çetin

Sonuç olarak hatırlama ve unutma iliÅŸkilerine dair ulus-devletin reflekslerini bir kenara bırakırsak, salgını yaÅŸamak gençler için yakın geçmiÅŸten Gezi’yi çağırabiliyorsa, bir önceki kuÅŸak için petrol krizi zamanında ekmeÄŸin, yağın, mazotun karneyle verildiÄŸi ve kuyruklarda beklenerek alındığı zamanları ya da baÅŸka salgın hikâyelerini hafızaya çağırabilir. ÖrneÄŸin kolera salgını hakkında yapılan bir görüÅŸmeden alıntı:

Ortaokuldaydım. Sadece Ä°stanbul’da mı böyleydi yoksa Türkiye gündemi miydi emin deÄŸilim. Kolera salgını televizyon ve gazetelerde duyurulmuÅŸtu. Okullar kapatıldı. ÇiÄŸ yenen sebzelerin aşırı derecede temiz, iyi yıkanmış olması gerektiÄŸi söylendi. Koleranın ne olduÄŸunu bilmiyordum ama ishale yol açtığını öÄŸrenmiÅŸtim. Büyük dikdörtgen yaÄŸ tenekelerinin içine lizol adı verilen keskin kokulu bir dezenfektan konuluyordu. Rakı gibi, sütlü görünen bir sıvı. Tuvaletten çıkarken ellerimizi içine sokmamız gerektiÄŸi söylenmiÅŸti. Her yerde onun kokusunu hatırlıyorum (YiÄŸit, 2020).

​

GeçmiÅŸten ÅŸimdiye çağırdıklarımıza dair bir baÅŸka örneÄŸi Ukrayna’da yapılan tartışmalardan verebiliriz. Ukraynalı gençler koronavirüs baskısını sosyal medyada, bir zombi filminin açılış sahneleriyle özdeÅŸleÅŸtirdiler. YaÅŸlıların kriz tanıklıkları ise Sovyetler BirliÄŸi dönemindeki hayatlarını hatırlamaları yönünde oldu. Hükümetin aldığı, sınırların ve dükkânların kapatılması, ulaşım sınırlamaları gibi önlemlerin Sovyet tedbirleri olduÄŸu yönünde yorumlar yapıldı. Bugün Ukrayna genelinde boÅŸ kaidelerin, Lenin’in Sovyet dönemine ait heykellerinin bir zamanlar durduÄŸu yerleri iÅŸaret etmesi, Ukrayna’da bir zamanlar Sovyet adı taşıyan her sokak, kasaba veya ÅŸehrin Ukrayna dilinde yeniden adlandırılmasına raÄŸmen, gündelik hayatta kısıtlama ve yoksunlukların baÅŸ göstermesiyle Sovyet hayaleti sokaklarda yeniden geziyor (Peterson, 2020).

​

Bellek çalışmaları alanında güncel tartışmalar gerçekleÅŸtiren Memory Studies Association (Hafıza Çalışmaları DerneÄŸi), sosyal medya sayfasında korona ve bellek ana baÅŸlığı altında farklı ülkelerin ulusal hafızalarında salgının nasıl anlamlandırıldığı ve nasıl tartışıldığına dair güncel sohbetler gerçekleÅŸtiriyor. Danimarka ve Polonya için Nazi Alman iÅŸgali dönemini tartışmaya açtığı söyleniyor. Ortak bir düÅŸmana karşı zor zamanlarda bir arada durma ihtiyacı ulusal hafızayı inÅŸa eder. Salgınla birlikte beklenmedik ÅŸekilde gerçekleÅŸen ÅŸey, bilinmeyen “düÅŸmanın” nüfusun içinde yuvalanması. Ancak bu iÅŸgalin tamamen dışsal algılandığı belirtiliyor. Bunun yanında yaÅŸanan olaÄŸanüstü koÅŸulların geçmiÅŸteki savaÅŸ koÅŸulları ile karşılaÅŸtırıldığı görülüyor.

​

Son olarak, bu sabah bir arkadaşımın (Eda EmirdaÄŸ) Instagram hikâyesinde paylaÅŸtığı, dün gece çekilmiÅŸ BoÄŸaz Köprüsü’nün bomboÅŸ halinin göründüÄŸü bir fotoÄŸrafla uyandım. FotoÄŸrafa iliÅŸtirilmiÅŸ notta ÅŸöyle yazıyordu: “Neler gördün ah canım Ä°stanbul! Dün gece yürürken sokaklara bakıp Gezi’yi andık. Bu bomboÅŸluk, geçmiÅŸin hafızası ne tuhaf” diyerek bitireyim.

​

Kaynakça

Abend, L. (2020). “Museums Scramble to Document the Pandemic, Even as It Unfolds. “ 1 Nisan 2020 tarihinde, https://www.nytimes.com/2020/03/31/arts/design/museums-coronavirus-pandemic-artifacts.html adresinden eriÅŸildi.

​

Artun, A. (2017). “Ütopyanın Sonu mu?” 8 Nisan 2020 tarihinde, https://www.e-skop.com/duyuru/ali-artun-utopyanin-sonu-mu-5-kasim-2017-tuyap-sanat-fuari/590 adresinden eriÅŸildi.

​

BBC. (2020). “Koronavirüs: Cep Telefonları Üzerinden Takip Salgınla Mücadelede BaÅŸarılı Bir Yöntem mi?” 10 Nisan 2020 tarihinde, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52106853 adresinden eriÅŸildi.

​

Chappell, B. (2020). “Coronavirus: Covıd-19 Is Now Officially A Pandemic, Who Says.” 18 Mart 2020 tarihinde, https://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2020/03/11/814474930/coronavirus-covid-19-is-now-officially-a-pandemic-who-says adresinden eriÅŸildi.

​

D’Amore, R. (2020). “‘Yes, This Drone is Speaking to You’: How China is Reportedly Enforcing Coronavirus Rules.” 8 Nisan 2020 tarihinde, https://globalnews.ca/news/6535353/china-coronavirus-drones-quarantine/ adresinden eriÅŸildi.

​

Drone Ä°stanbul. (2020). BBC Türkçe. 12 Nisan 2020 tarihinde https://www.facebook.com/bbcnewsturkceservisi/videos/811532709370409/ adresinden eriÅŸildi.

​

Evren, S. (2020). “Nuh’un En Büyük Gemisi: Gezi Kalabalığından Korona Issızlığına”. Birikim Dergisi, 372, s. 24-36. 20 Nisan 2020 tarihinde https://www.birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-372-nisan-2020/10037/nuh-un-en-buyuk-gemisi-gezi-kalabaligindan-korona-issizligina/11722 adresinden eriÅŸildi.

​

K., J. (2013). Taksim Gezi Parkı Aerial / Taksim Gezi Park Havadan Çekim [4. Bölüm]. Türkiye. https://vimeo.com/68229603 adresinden eriÅŸildi.

​

Pentzold, C. (2009). “Fixing the Floating Gap: The Online Encyclopaedia Wikipedia as a Global Memory Place.” Memory Studies, 2(2), 255–272.

https://www.researchgate.net/publication/200772915_Fixing_the_floating_gap_The_online_encyclopaedia_Wikipedia_as_a_global_memory_place adresinden eriÅŸildi.

​

Peterson, N. (2020). “Ukraine’s Coronavirus Lockdown Invokes Memories of Life in the Soviet Union.” 2 Nisan 2020 tarihinde, https://www.dailysignal.com/2020/03/18/ukraines-coronavirus-lockdown-invokes-memories-of-life-in-the-soviet-union adresinden eriÅŸildi.

​

Tenekeci Åžancı, G. (2020). “Koronavirüs, Gezi ve Gelmekte Olan Cemaat.” 30 Mart 2020 tarihinde, https://manifold.press/koronavirus-gezi-ve-gelmekte-olan-cemaat adresinden eriÅŸildi.

Wıen Museum. (2020). 2 Nisan 2020 tarihinde, https://www.wienmuseum.at/en/corona-collection-project adresinden erişildi.

​

YiÄŸit, E. (2020). Orhan Cem Çetin ile GörüÅŸme. Ä°stanbul.

​

[1] YaÅŸananların Gezi’yi anımsatması bakımından aynı fikirde olan Gökçe Tenekeci Åžancı ÅŸöyle aktarır: “Dünyanın çeÅŸitli yerlerinden gelen karantina görüntüleri de hayli lirik. ÖrneÄŸin Ä°talya’da sokaÄŸa çıkamayan insanların balkonlarından birlikte söylediÄŸi ÅŸarkılar, NBA ligi iptal olduÄŸu için maaşını alamayacak olan çalışanlara yüksek bir bağış yapan basketbol oyuncusu, Berlin Filarmoni Orkestrası’nın boÅŸ salona verdiÄŸi konseri internetten canlı yayımlaması... Tüm bu görüntüler bir tek bana mı Gezi dönemini hatırlatıyor bilemiyorum.” (Tenekeci Åžancı, 2020) ve Süreyya Evren Gezi’yi ve bugünleri birlikte deÄŸerlendirdiÄŸi yazısında ÅŸöyle der: “Gezi günlerinde, gece yarıları ansızın fırlanılan sokaklar. Çıktığında mutlaka olaÄŸanüstü bir hâl içinde bulduÄŸun yerler ve olaÄŸanüstü bir ruh hali içinde bulduÄŸun insanlar. 7 yıl arayla iki bambaÅŸka olaÄŸanüstüyü deneyimlememiz çok acayip.” (Evren, 2020)

​

Bu yazı, Birikim dergisinin 373. sayısında Mayıs 2020'de çevrimiçi olarak yayınlanmıştır. 

https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-373-mayis-2020/10040/karantinanin-bellegi/11775

​

bottom of page