Sahne Arkası / Backstage
Orhan Cem Çetin
Evin Sanat Galerisi
2 Ekim / 3 Kasım 2018
Küratör: Eda Yiğit
Orhan Cem Çetin fotoğraflarıyla, hayata dair soruları etrafında, izleyicisi ile arasında sezgisel bir diyalog inşa ediyor. Dikeni
ayıklanmadan yenemeyecek bir kaktüs meyvesi gibi hayatın karamsarlığını kendinden menkul sayıp, ondan lezzet çıkaracak
olanın biz olduğumuzu ima ediyor. Sanatı, insanın kendisiyle baş etmenin icadı ve yakından bakmanın türlü yolundan biri
olarak görünür kılıyor.
“Sahne Arkası” sergisi, sanatçının işlerini ilk kez göreceklerle yeni bir karşılaşma, onu takip edenler için geçmiş yapıtları ile
ilişkiler kurulabilmesine açık, ürettiği estetik dil ve kavramların herkesin anlam dünyasında karşılıklarını bulmaya davet eden
bir nitelik taşıyor. Üretim sürecine farklı safhalarda tanıklık edenler içinse çeşitlilik taşıyan bir kavrayışın kurulmasına fırsat
veren yapıtlardan oluşuyor.
Sergi, Orhan Cem Çetin’in farklı dönemlerinde ürettiği, görülmemiş ve yeni işlerden oluşan serilerin birer karması olma
özelliğini taşıyor. Herkesin hayata dair tanıklığının başka katmanlarını bulabileceği bir deneyim olarak, ipuçlarını izleyenleri bir
oyuna davet ediyor. Bu oyunun temel kurallarından biri görmeye dair alışkanlıklarımızı gözden geçirmek. Fotoğrafın yalınkat
hali, bir anı kaydetmesi, zamandan bir kesit olması, kokusu ve sesi olmayan bir duyumsama aracı olarak kendi doğasındaki
eksiklikleri öznel dokunuşuyla ona yeniden kazandırmanın yollarını arıyor. Öznelliğin inşa edilme biçimi sadece kendine içkin
olanı üretmek değil aksine sıradan bir öznellik ile kolektif olarak ortaklaşılabilecek bir duygulanım alanını örebilmek. Yapıtların
bellek, doğa, varoluş, kader, hüzün, mülkiyet ve zaman gibi ortak kavramlara sahip olması, öznelliği kolektif bir düzleme
taşımaya aracılık ediyor. Gerçekleştirdiği işe bir nevi “canbazlık” denebilir. Öznellikten kolektif olana uzanan bir ipin üzerinde
öyle bir yürüyüşe çıkıyor ki hem öznel ve biricik olanı taşıyarak hem de vardığı yerde ortaklığa dokunabilmeyi umarak
adımlarını atıyor.
Oyunun kurallarından bir diğeri estetiği ve temsil yöntemlerini dönüştürmek. Ölçeği değiştirerek hayatın içindeki farklı ritimleri
birbirine eşlik edecek şekilde kurgulamak ve görünmez olanı, fotoğrafın teknik imkanlarıyla görünür kılabilmek. Orhan Cem
Çetin, fotoğraf alfabesiyle oyununu sahnelerken, geliştirdiği yöntemlerle tesadüflerin evrenini kavradığını gösteriyor. Bir
fotoğrafı anlatan metni de bir fotoğraf olarak düşünüyor… Örneğin edebiyatta, roman ve öykülerde tasvirler, sahnenin kendisi
olarak anlatılır. Sergi, sahnenin kendisini fotoğraf yoluyla tasvir ettiği için izleyiciyi fotoğrafın kulisine çağırıyor.
Bu gördüğümüz “neyin fotoğrafı?” sorusu arka planda kalıyor. Resim hayalden üretilebilirken, fotoğraf hayalden çekip çıkarılmış
bir gerçek neden olmasın? Yoksa denizde kuğunun ne işi var?
Sonuç olarak karşımıza çıkan, uzun zamana yayılan alternatif bir estetik arayışından, güzel ya da çarpıcı bir fotoğraf yapmaktan,
anlamlı bir fotoğraf yapmaya uzanan bir yolculuk. Bu yolculuk, varoluşla ilgili felsefi bir tartışma, estetiğin gücünden ve
çarpıcılığından güç alarak bize ulaşıyor.
“Sahne Arkası”nın ötesinde, hayatın tamamını bir performans alanına dönüştürerek, Jerzy Kosinski’nin boyalı kuşu gibi
çırpınan, bunun yanında kendi şakasına gülebilen herkesi bu zevkli oyuna davet ediyoruz!
---------
Orhan Cem Çetin establishes an intuitive dialogue between himself and the viewers via his photographs and around his
questions regarding life. For him, the pessimism in life is intrinsic just like the fruit of a cactus which cannot be eaten without
the thorns being plucked away, and he suggests that it is us who should manage to enjoy its taste. He makes art appear as an
invention through which humans strive to cope with themselves and as one of the many ways of looking closer.
Backstage is a new encounter for those who have not yet seen his works, an opportunity to reconnect with his previous works
for those who already follow his oeuvre and an invitation to everyone to match the aesthetic language and concepts in his works
with their own semantic world. For those who were able to witness his making at various stages, on the other hand, this is a body
of work that allows the construction of a multifaceted insight.
This exhibition is a mixture of Orhan Cem Çetin’s works produced at different times. Some of the works have been created
earlier but presented at this exhibition for the first time and some are new. The show invites those who are willing to follow the
clues of a game as an experience where everyone can find different layers of their witnessing life. One of the basic rules of this
game is to revisit our habits of seeing.
Photograph is univalent and registers a moment. It is a slice of time. It is a means of sensation but lacking smell and sound.
Orhan Cem Çetin seeks ways to make up for these deficiencies stemming from the nature of photography with his subjective
touches. Subjectivity is constructed not by reproducing the intrinsic but in the contrary by weaving a field of affect where simple
subjectivity can be shared collectively. His works offer shared notions such as memory, nature, destiny, grief, property and time.
This enables him to carry subjectivity to a collective order. What he does is almost a tightrope act. His walk on the rope is such
that with his steps he can carry the subjective and the unique and at the same time hope to touch collectivity at his terminus.
Another rule of the game is to transform aesthetics and methods of representation. By shifting the scale, he assembles various
rhythms of life so that they harmonize with each other and strives to render the invisible visible through technical means of
photography. While staging his act with the alphabet of photography, Orhan Cem Çetin reveals that he has grasped the universe
of coincidences by means of his own methods. He regards a text that describes a photograph as a photograph... In literature,
descriptions in novels and stories serve as the scene itself. Since the exhibition establishes the scene via photographs, it also
invites the viewer to the backstage.
The question, “What does this photograph depict?” remains in the background. If a drawing can be created purely through
imagination, why should not a photograph be a piece of reality picked out of imagination? Otherwise, why should a swan be in
the sea?
As a result, what we end up with is a journey from the years long search for alternative aesthetics and the making of beautiful or
striking photographs to the creation of meaningful ones. This journey is a philosophical discussion about existence and it
reaches us taking its strength from the power and salience of aesthetics.
Beyond Backstage, transforming the entire life into a field of performance, we invite everyone who flutters like Jerzy Kosinski’s
painted bird but at the same time is able to laugh at his/her own joke to this enjoyable game!